Bir Şehirde Soluklanmak: Ayvalık’ta Haritasız Bir Gün

Sabah uğradığım şirin kafede  kendime şunu sordum: “Bugün nereye gideceğim?”

Cevabım yoktu. Cevabım, beni nedense rahatlattı.

Cep telefonumu çantama koydum. Haritayı kapattım. Ne görmek istediğime değil, neyle karşılaşabileceğime açtım kendimi. Ayvalık sokaklarına bir yabancı gibi değil, sanki yıllar önce burada doğmuş da sonra her şeyi unutmuşum gibi karıştım. Her taşın, her pencerenin, her gölgede dinlenen kedinin bana bir şey anlatmasını bekledim.

İlk adımımı attığımda, şehrin uyanmakta olduğunu fark ettim. Fırınlardan çıkan ekmek kokusu, sokakları süpüren yaşlı bir kadının sabah şarkısı ve uzaktan gelen martı sesleriyle Ayvalık bana “Günaydın” dedi.

                                                    


Sokaklar ve Sessizlik: Şehrin Beni Götürdüğü Yön

Meydandan sola saptım—neden o yöne gittiğimi bilmiyorum. Sadece kalbimin yürümek istediği tarafa yürüdüm. Ayaklarım taş kaldırımlarda yankılanırken, birkaç adım sonra sokak tabelasının ismiyle karşılaştım: "13 Nisan Caddesi". Ne önemi vardı, bilmiyordum. Ama isim hoşuma gitti. Sanki bir hatırayı anımsatır gibi…

Sokak daraldıkça sessizlik arttı. Taş duvarların arasından yükselen begonviller, pencerelere asılmış danteller ve kimisi boyası dökülmüş mavi panjurlar… Her evin kendine ait bir geçmişi vardı ve ben hepsini tek tek tanımak istedim.

Bir köşe başında rastladım ona: eski bir antikacı dükkânı. Vitrininde bir daktilo, sararmış bir kartpostal ve üstünde toz birikmiş gramofon vardı. İçeri girmedim. Sadece camdan baktım ve kendi yansımamla birlikte geçmişi izledim bir süre.

Yürümeye devam ettim. Bir sokağın tam ortasında, tam da güneşin vurduğu bir kaldırım taşının üstünde uyuyan bir kedi vardı. Başını hafifçe kaldırdı, sonra umursamadan yeniden kıvrıldı. O an fark ettim: burası telaşsız bir şehir. Acele etmeyen insanların, beklemeyi bilen kedilerin şehri.





Rastlantılar ve Küçük Sohbetler: Ayvalık’ta Bir Günün Ruhu

Bir süre sonra sokaklar beni bir kahvehane önüne getirdi. Kapısının hemen yanında yaşlı bir adam sandalyeye yaslanmış, bir elinde sigarası, diğerinde gazetesiyle vakit geçiriyordu. Gözleri uzaklarda, belki de eski günleri hatırlıyordu. O kadar sakin bir hali vardı ki, yaklaşmaya çekindim ama o beni fark etti. Başını hafifçe kaldırıp, gülümsedi.

“Bugün çok güzel bir gün, değil mi?” dedi, derin bir nefes alarak.

Sadece “Evet, harika bir gün” diyebildim, ve o an bir anda bir yabancı gibi değil, sanki burada yıllardır varmışım gibi hissediverdim. O anın içindeki sakinlik, Ayvalık’ın ruhunu bana tamamen açtı.

Kafeye oturup bir çay siparişi verdim. Yavaşça içmeye başladım, sanki zaman da yavaşlamıştı. Çevremdeki her şey biraz daha anlam kazandı. O an, kaybolmanın sadece bir yer değiştirmek olmadığını fark ettim. Kaybolmak, bazen gerçekten kendini bulmak demekti. Ayvalık bana bunu öğretti.

Biraz daha yürüdüm. Duvarda, solmuş bir yazı dikkatimi çekti: “Burada herkes biraz yaralı ama deniz her şeyi iyileştiriyor.” Kim yazmıştı? Kim bilir. Ama o yazı, bana burada kaybolanların kalmış izlerini, sevdiklerinin hatıralarını hatırlattı.



Günün Sonu: Ayvalık’ın Sessizliğinde Kaybolmak

Gün batmaya başlarken, ayaklarım beni sahile doğru götürdü. Güneş, denizle birleşmeden önce gökyüzünü kırmızı ve altın tonlarına boyamıştı. Bir kayıkçı teknesi sessizce suya batıp çıkarken, ben de birkaç adım geriye çekilip manzarayı izlemeye başladım. Burası, her şeyin mümkün olduğu bir yerdi, ama aynı zamanda hiçbiri de gerek yoktu. Sadece var olmak yeterliydi.

Denizin hafif dalgaları, kayıkçı teknesinin hışırtısı ve uzaktaki martıların uçuşları… Hepsi bir melodiye dönüşüyordu. O an, haritasız olmanın bana ne kadar doğru bir karar verdiğini fark ettim. Yola çıkarken, nereye gittiğimi bilmemek korkutucu bir şey gibi görünse de, şimdi burada, Ayvalık’ın huzurunda, kaybolmanın ne kadar özgürleştirici olduğunu anladım.

Sahilde bir süre sessiz kaldım. Elimde bir taş vardı, onu denize doğru attım. Dalgalar aldı ve taşı kaybetti. Ama ben, kaybolmuş hiçbir şeyi bulamamış olsam da, kendimi bulduğumu hissettim.

Ve böylece bir şehirde kaybolmak, aslında her şeyin yerli yerine oturması demekti. Ayvalık bana, haritasız bir yolculukta kendimi keşfetmenin ne kadar kıymetli olduğunu öğretti.

Kapanış 

Ayvalık'ta haritasız bir gün geçirmek, yerel kültürle tanışmaktan çok daha fazlasını sundu bana. Şehirde kaybolmak, hem dışarıda hem de içimde keşifler yapmamı sağladı. Bazen en değerli yolculuklar, nerede olduğunu bilmediğin yollara çıkar. Ayvalık, bana bu yolculukları sevdiren şehir oldu.


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski